BAĞIMSIZ AYLIK GAZETE

 

BAŞSAYFA

HABERLER

YAZARLAR

POLİTİKA

KÜLTÜR-SANAT

BİLDİRİLER

BİLGİ HAZİNESİ

TARİHTE KALAN

TANITIM

Almanya’daki bir Türkiye kenti Mannheim

CUMALİ UYAN

Türkiye’nin dışına taşan bir Türkiye şehridir Mannheim. Şehir 1606/07 yılında  Friedrich IV. Kurfürst von der Pfalz  tarafından kurulmuş. Bazı caddelerden geçerken kendini Türkiye dışı değil, sanki Anadolu’nun herhangibir şehrindeymiş gibi hissediyorsunuz. Yanyana sıralı dönerci dükkanları, gıda marketleri, pastane, seyahat büroları, berber derken arada bir tek tük Alman dükkanları da göze çarpıyor. Alman ırkçılarının yabancılar arasında azınlıkta kaldık diye feryatları haksız da değil hani. Şehir merkezinin yüzde 41’i yabancı, yüzde 59’u ise Almanlardan oluşmaktadır. Hatta şehir merkezine sayıldığı halde biraz yanda duran ve iki tane de cami bulunan Jungbusch semtindeki yabancılar oranı yüzde 60’ın üzerinde. Parkta oynayan çocuklardan dünyanın bir araya toplandığını görmek mümkün. Türk, Kürt, Arap, Yugoslav, Yunan, Çingen, Alman derken hepsinin bir ortak dili var. Eğer birkaç ulustan çocuklarsa kendi aralarında hepsi de Almanca konuşyor. Salt Türkiyeden birkaç çocuğun birarada bulunduğu biribirlerine olan küfürlü oynamalardan boğuşmalarından anlaşılıyor. Kahveler tıklım tıklım. Kumar, bilardo, televizyonlardan maç seyretmek derken kendini ya Kasımpaşa da ya Darende’de ya da Anadolunun herhangibir kasabasında hissediyordsun. Camiler de elbette ki dolup taşıyor.

Siyasi görüşlere, tarikatlara ve uluslara göre camiler, mescitler. Kürtlerin de yoğun ve örgütlü olduğu bir kenttir aynı zamanda Mannheim. 1992 yılında Ronahi ve Berivan Almanya genelindeki Kürtlere karşı uygulanan baskı politikasına karşı kendi bedenlerini bu şehir içinden geçen Neckar nehri kıyısında ateşe vererek protestolarını dünyaya bildirmişlerdi. 1980 yılından beri Kürtlerin seslerini yükselttiklerti bir kent olarak da tanımlanabilir. Türkiyeli insanların pek bilmediği ama Almanya da takdirle izlenen bir gerçek olan ırkçılığa geçit vermemekte duyarlı Alman demokratlarının yüksek bir kalesidir de bu kent.

Türkiyeliler semtine Minareli Cami
Minareli cami yapılacağı sırada, büyük tartışmalar yapıldı. Zaten yabancılara karşı önyargılı olan bazı ırkçı Alman semt sakinleri ile Türkiyeli Kürtlerden ve Türklerden insanlar biraraya getirildi. Canlı televizyon yayınlarıyla defalarca tartıştırıldılar. Biribirlerine karşı kin gütmemeleri için yumuşak bir ortam ve anlayış zemeini hazırlandıktan sonra Mannheim şehir yönetiminin de maddi desteğiyle başlandı cami inşaatına.. 


 

Buluşlar ve İcatların Merkezi Mannheim

İnsanlık tarihinin ilk motorlu taşıtı ve bugünkü Mercedes müzede bu şekilde sergilenmektedir.

Günümüz endüstrinin ve buluşların da çekirdeğini oluşturan bu kentte dünyanın ilk motorlu otomobil (29. Ocak 1886), ilk bisiklet ve ilk traktörü icat edilmişti. O zaman Dr. Carl Benz’in icat ettiği ve benzinle çalışan iki zamanlı bir motor bir paytonun altına yerleştirilerek, bisiklet zinciriyle yürütülmüş ve zamanla gelişerek bugünün Mercedes’i oluşturmuştu. İlk bisikletin buluşunu ve yapan Alman Freiherrn von Drais da yine bu şehirden. Bunun bir kopyasını alıp İngilterede seri üretimine başlanmasıyla adamlar köşeyi dönerken, asıl buluşu yapan bu şahıs, patent hakkı olmadığı için yaşlılığını fakirlik ve sefalet içerisinde geçirmişti. Bisiklet de Bicycle diye ingilizce bir sözcük olarak geçmiş oldu dünya teknik lüteratürüne.

Dünyada ilk benzinli motorun buluşunu yapan Dr. Carl Benz, Mannheim yakınındaki Ladenburg kasabasındaki bir demirci atölyesinin sahibi olan Gottlib Daimler'le anlaşarak onun işyerinde, dökümle, eğeyle ve torna vasıtasıyla imal edip bir paytonun altına yerleştirerek atsız yürümesini sağlamış ve o payton bugünkü Mercedes arabaları alini almış. Alttaki resimde de görüldüğü gibi iki at arabası tekeri üzerine kurulu ilk bisikletlerle bir gurup ozaman Mannheim'dan yola çıkarak 80 kilometrelik Frankfurt'a gidiyorlar.


"Dışarıdan işçi getirelim derken buraya insanlar geldi"

Herhalde o yüzden olacak ki, buranın ağır endüstrisine Alman nüfusu yetmedi. 1945 yılında sona eren ikinci dünya savaşından sonra sanayinin ağır çarkını döndürecek insan sayısı azalmıştı. Şehir savaş sırasında atılan bombalar sonucu yerle bir edilmişti. Enkazının kaldırılması ve endüstri çarklarının yeniden döner hale getirilmesi gerekiyordu. O nedenle ülke dışından işçi itahalatına girişildi. İlkönce 1950’li yıllarda İtalya’dan yabancı işçiler getirtildi. Onlar da yetmedi. 1961 yılından itibaren Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, İspanya, Portekiz ve bazı Arap ülkelerinden yabancı işçi alımına devam edildi. 1974 yılındaki petrol krizinden sonra dışarıdan işçi ithalatı durduruldu. 
O durdurulmaya rağmen yine de herhangibir yolunu bularak bu ülkeye işçi akımı devam etti. Kimi evlilik, aile birleştirilmesi, siyasi sığınma, kaçak olarak çeşitli yollardan buraya gelenler derken yabancı sayısı sürekli olarak arttı. 

  317 bin nüfuslu şehirdeki yabancı nüfusun yabancılara göre dağılımı şöyle:

Türkiye’den                22.653
İtalyan                         9.372
Yunan                         3.286
İspanya                      1.793
Polonya                      3.534
Yugoslavya                 5.652
Arnavut                       115
Bosna                         1.096
Hırvat                          2.452
Sloven                        123












Avrupa’nın en büyük tarihi sarayına kondurulmuş Mannheim üniversitesi yine Avrupa’nın sayılı fakültelerine sahip. Çok sayıda yabancı öğrencinin de okuduğu Üniversitede, İşletme/Ekonomi, Alman dili filolojisi, Tarih, Coğrafya, Hukuk, Siyasi Bilimler, Matematik Enformatik gibi fakülteler bulunmaktadır. Almanya genel ve eyalet seçimlerinin bilgi işlem merkezi de yine bu üniversitede bulunmakta ve Televizyonlar buradan aldıkları rakamlara göre seçim sonuçlarıını vermektedirler. 

  Evdeki Pazar çarşıya uymadı

Alman işverenleri herhangibir malzeme veya makina ithal edercesine dışarıdan işçi getirttiler. Ama ileride olabilecek sosyal ve toplumsal problemler düşünülmeden. Öyleki, günün birinde yabancı işçi alilelerinin çocukları, eğitim gibi bazı sosyal ve kültürel sorunlar ortaya çıkınca Alman şair Max Frisch “dışarıdan işçi getirelim dedik ama, insanlar geldi” diyerek dalga geçmişti Alman işverenleri ve resmi makamlarıyla.


 



Copyright © 2000 UYAN GmbH
Stand: 01. April 2002