Terör ve Devlet terörü
Kayseri Pınarbaşı'nda patlatılan canlı bombanın daha tozu dumanı kalkarken, hiçbir soruşturma veya araştırma yapmadan direkt terörist saldırı (PKK) diye lanse eden güvenlik güçleri ve hükümet Uludere hava bombardımanı üzerine altı aydır hala soruşturmayı tamamlayamadı. Ve bir karara da varamadı. Acaba o 34 canı PKK savaş uçakları mı yoksa devletin ve tüm halkın can güvenliğini sağlama yükümlülüğü olan askeri savaş uçakları mı bombalarla parçaladı?
Hasip Kaplan o insanların üzerine hangi hayvan bomba yağdırdı demesine Başbakan adeta çıldırdı. Peki insana demezler mi, o kadar büyük tepki gösterdiğine göre ya sen veya birilerine yeşil ışık yakıp da yaptırdın. O vahşeti yapanlara küfretmek mazlumların hakkı değil mi?
Normal bir durumda küfür bir çözüm değil, mantıklı bir şey de değil. Peki 34 hayatın sönmesinde aylarca sessiz kalan bir başbakan bir polisin terör saldırısı kurbanı olmasına neden alçaklar diye küfrediyor? Teröre insan öldürmeye kim sevindi? 34 canın hava bombardımanlarıyla resmen katledilmesi karşısında kayıtsız kalan, ufak bazı hatalar olmuş olabilir diye işi hafife alan bir Başbakan'ın "bunlar ölüleri bile istismar ediyorlar" demesi konuyu rayından saptırmaktan başka ne işe yarar? O bombalama emrini veren generallere de bu şekilde küfretmeye cesareti var mı Başbakan'ın?
Bir de BDP, PKK ve CHP'ye veryansın ediyor, ırkçı faşist parti MHP'den tık yok. Kendisi dinciliği bıraktı da ırkçı faşist bir siyasete mi yönleniyor? Irkçılığın dinle ne alakası var? Hasip Kaplan "Başbakan kendisini Halife sanıyor" diyor. CHP'den bir bayan milletvekili Başbakanın kürtaj ve sezeryan ameliyatı konulu ani çıkışını "Başbakan vajinalarla uğraşıyor" diyor. Uludere konusunu unutturmak ve dikkatleri başka taraflara çekmek için Başbakan ipe sapa gelmeyen yöntemlere başvuruyor.
Irkçı, kışkırtıcı ve ortalığı karıştıran basın ve küllahıma anlatan Küllahçı
Almanları beğenmemek için onlarla biraz ilintili olmak gerek. Almanlar kendi ırkçı faşistlerini bir daha da kafalarını kaldırmayacak denli 1945 yılında tarihin derinliklerine gömdüler. Ve dünyanın en örnek bir demokrasi ülkesi, insan onurunu ön planda tutan insan hak ve özgürlüklerine değer veren federal bir cumhuriyet kurdular.
İspatını soracaklara Almanya Anayasasının birici maddesini okumalarını tavsiye ederim. Ve onda aynen şöyle deniyor: “İnsan onuru dokunulmazdır. Bunu korumak devletin asli görevidir. Bu amaçla devlet tüm gücünü ve şiddetini ortaya koyar.” Yani, devlet halkının hizmetinde. Tersine halk devletin hizmetinde değil. Üstelik de, insan onuru derken bu ülkede yaşayan sadece Almanlar veya elit kesim değil, ayyaşların, yabancıların, Çingenlerin derken herkesin onuru bu maddeye dahil.
Sosyal Demokrat Parti SPD’den Johannes Rau cumhurbaşkanlığına seçilince “ben sadece Almanların değil, bu ülkede ekmeğini kazanan ve buraya yerleşmiş olan yabancı hemşehrilerimizin de cumhurbaşkanlığını yapacağım” diye örnek bir davranış sergilemişti.
Başlığı altında “Türkiye Türklerindir” şeklindeki ırkçı bir slogan yazılı olan Hürriyet gazetesi sanki ırkçı parti MHP’nin yayın organıymış gibi davranıyor, Avrupa’da yaşamakta olan Türkleri sürekli olarak Almanlara veya Fransızlara karşı kışkırtıyor. Türkiye elbette ki Türklerin. Ya Kürtler? Türkiye aynı zamanda Kürtlerin de değil mi? Yoksa burada açıkça devletin Kürtlere karşı 90 yıllık inkar, baskı ve şiddet politikasını destekleme mesajı mı veriyor ülkenin bol tirajlı ve devlet destekli bu gazetesi?
Almanya’yı yakından tanıyanlar genelde Alman halkının ırkçılardan ne denli nefret ettiklerini biliyorlarlar. Bu nedenle buranın ırkçı partisi NPD bir türlü yüzde beşlik seçim barajı aşamıyor. Hayat kadınlarının ve homoseksüellerin örgütlenme hakkına saygı duyuyorlar genelde Almanlar. Ama ırkçı parti veya derneklere hiç tahammülleri yok.
Örnek mi? Bundan sekiz yıl kadar önce buranın ırkçı partisi Manheim’da 1 Mayıs kutlaması için şehir yönetiminden izin istemişti. Red cevabı alınca idari mahkemeye itiraz ederek yasal hakları olan yürüyüş iznini aldılar. Gel gör ki, yürümek isteyenler 100 kişi, onların yürümelerini, engellemeyi kafaya koyan anti faşistler 4000 kişiydi. 600 kadar da polis her iki gurup arasında canlı kalkandı. Saatlarca durdukları yerde tepinip durdular faşistler ve bir zırnık dahi ileriye doğru yürüyemediler.
Artık yürümekten vazgeçtiler. Ve sanki yürümüşlermiş gibi sonuç bildirgesini megafonla okumak istedi başlarındaki bir aklıevvel. Ama nafile. Protestocuların ıslıkları, üfürdükleri düdük ve çaldıkları teneke sesleri ve haykırışlarından megafon sesini de bir kaşık suda boğdular. Gürültülerden sesin anlaşılamayacağını anlayan faşist konuşmacı bir cümle okuduktan sonra gerisini de okumaktan vazgeçti ve sessiz bir şekilde dağıldılar.
Bu özellikle de ırkçılarımız için ibret dolu olayı takip eden bir tek Türk gazeteci olmadı ve Türkiye’nin hiç bir medya organı için haber değeri olmamıştı.
Bu ayın başındaki 1 Mayıs için de yine daha önceden izin istemişlerdi faşistler. Şehir yönetimi bu defa reddetmedi ama, şehir merkezine 3 km kadar uzaklıktaki Nekarau semtinde yürümelerine izin verdi. Yine de fiyaskoyla sonuçlandı ve yine ne Türkiye’nin en bol tirajlı gazetesi veya diğer hiç bir gazete veya medyası için haber konusu olmadı bu olay. Sadece Merhaba adlı bir reklam gazetesi olayı takip edip haberleştirdi.
Bu defa da Almanya’nın her tarafından toplanan 250 kadar faşist katılmıştı yürüyüşe. Ama 3500 kadar protestocuların arasından yine yürüyemediler. Ki, izinsiz protestocuların en ön safında sosyal demokrat parti SPD’den belediye başkanı ve bu ilin valisi OB Dr. Peter Kurz da yer almaktaydı.
Hiç bir sebep yokken, ikinci dünya savaşına neden olan Almanya faşistleri yüzünden 80 ila 100 milyon insan öldürüldü. Ülke olarak Almanya ikiye bölündü ve savaş galibi Sovyetler, ABD, İngiltere ve Fransa devletlerinin işgali altına girdi. Bu nedenle Almanlar ırkçılıktan nefret ediyorlar. Burada tek tük de olsa hala ortaya çıkan yeni ırkçılar (neonazi)ler gibi yaratıkların nasıl ve nereden türediklerine sıradan Almanlar akıl erdiremezken, bizim ırkçılar da Almanlardan neden kabul görmediklerine şaşıyor ve bu işe bir türlü akıl erdiremiyorlar.
Bilindiği gibi bir gurup yeni Alman ırkçısı burada yaşamakta olan Türklere saldırılarla onları korkutup memleketlerine göndereceklerini sandılar ama, nafile. 10 yılda dönerci cinayetleri olarak tarihe geçen sekizi Türk dönerci veya başka dükkan sahipleri ile bir Yunan ve bir de Alman polis öldürmüşlerdi. Üç kişilik bir çete bizdeki Susurluk kazası gibi bir felaketle karşılaşınca durum ortaya çıktı. Kaldıkları evi yakarak intihar ettiler ve sonuçta iki erkek yanarak can verdi bir bayan ise kurtuldu ama büyük bir olasılıkla ömrünün geriye kalan kısmını hapishanede geçirecek.
Güya bu olayı sorgulamak üzere bizim ırkçı faşist partimizden Tunca Toskay adlı bir milletvekilinin başkanlığında bir parlamento heyeti Berlin’e giderek Almanya parlamentosu başkan yardımcısı Wolfgang Thierse ile bir görüşme yapmışlar. Konuşma sırasında TC Almanya Büyükelçisi milletvekillerinden birisinin konuşması sırasında araya girince Thierse tarafından terslenmiş. Ve buna ırkçı sloganlı gazetenin bir köşe yazarı Ahmet Küllahçı fena bozulmuş ve “işte bu yüzden “Bu bizim Almanları” anlamak kolay değildir...” buyurmuş. Peki, neden sizin oluyormuş Almanlar? Alman ırkçılarına mı sahip çıkıyorsunuz? Eğer demokrat Almanları kastediyorsan, küllahıma anlat bay Küllahçı.
Cumali UYAN, J 6, 2 - D-68159 Mannheim
Tel. +49 (0) 621-15 12 12
Fax +49 (0) 621-29 18 50
Kontakt:
uyan@uyan.de
Gazete elektronik posta:
cumali@uyan.de |
Copyright © 2000 Cumali UYAN, Stand: 01.
April 2002 |
|