Necip Hablemitoğlu neden faili meçhule gönderildi?
Cumali Uyan
Doğumu 28.11.1954 – ölümü. 18.12.2002
Evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Bu suikastın failleri halen bulunamamıştır. Ancak Ergenekon davasında tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım ifadesinde Hablemitoğlu'nu Osman Gürbüz'ün öldürdüğünü ve Veli Küçük ile Muzaffer Tekin'in azmettirdiğini iddia etmiştir. Ayrıca MİT Kontrterör Dairesi eski başkanı Mehmet Eymür "Hablemitoğlu, askeri ihalelerle ilgili (yolsuzluk.com'a) bilgi sızdıranca Ergenekon'un hedefi haline gelmiş olabilir..." demiştir.
Evli ve iki kız çocuğu babası olan Necip Hablemitoğlu ülke dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi ile ilgili olarak çalışmalar yapmıştır. Orta Avrupa ve Balkanlar'da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve Türk şehitlikleri konularında alan çalışmaları yürütmüş, ve bu konularda çeşitli projelerde aktif rol almıştır. Çalışma alanına ilişkin çok sayıda kitap ve makalesi bulunan Hablemitoğlu, öldürüldüğü 18 Aralık 2002 tarihine kadar Ankara Üniversitesinde doktor öğretim görevlisi olarak yirmi yıl süresince Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi derslerini verdi.
Kendisi gibi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ile evli, Kanije (Osmanlı devletinin en batıdaki kalesi) ve Uyvar Osmanlı'nın en kuzeydeki kalesi adında iki kız çocuk babası idi.
Şimdi bu adamın kim olduğunu anladık
Öldürülmeden bir süre önce Almanya'da şöyle bir olay yaşanmış ve Almanya ZDF televizyonundan da bazı bölümleri yayınlanmıştı. Televizyon haberine göre Almanya'nın bütün Türkiye konsolosluklarında ve elçiliğinde işi düşen her Türkiyeliye ajanlık teklif edilmekteymiş: Buradaki bölücü teröristleri, elbette PKK kastediliyor ve solcuları bize ihbar edin diye.
Bir de ayrıca bazı Konsolosluk görevlileri resmen MİT ajanları ve buralardaki gurbetçilerin peşlerine takılıp adım adım takip ediyorlarmış. Oysa buralarda gerçekten de çok ağır suçlu insanlar, katiller, cellatlar veya anarşistler bu tür muamelelere tabi tutulurlar. Gerçi anlayışa bağlı. Türklere derken faşist zihniyettekilere ve cahillere göre PKK'ya aklına gelebilecek her tür kötülük revadır.
Ama Almanlar veya batılı demokratik ülkelerdeki insanlara göre de PKK Türkiye'de legal olarak siyasi faaliyetleri devletçe engellenen, yasaklanan bu nedenle yeraltı faaliyetlerinde bulunan siyasi bir partidir. Burada bazı yobazlar şuna itiraz edebilirler: Öyleyse Almanya'da niye yasak? Cevabı gayet açık: Almanya içinden gelerek veya gerçekten de inanarak bu yasağı koymadılar PKK'ya karşı.
O zamanlar kim bilir Almanlara PKK'yı yasaklaması pahasına ne tavizler verdiler bizim hükümetler. Ve daha da önemlisi Türkiye "eğer bunu yasaklamazsanız neticelerine katlanırsınız ve sizlerle bütün ilişkilerimizi koparırız" şeklinde ağır tehditlerde bulunmuştu. Onlar da kerhen veya "çar u neçar" yasaklamak zorunda kaldılar.
Ama o yasağa da "bu ne biçim yasak" diye yalaka Türkiye medyası kıçını yırttı: Ne kimseyi tutukluyorlar, ne Almanya polisi onlara vahşice saldırıyor. Gösteri yürüyüşleri ve Apo pankartları serbest. Bir yerdeki derneği yasak diye kapısını mühürlüyorlar ve aynı şehirde daha güzel bir yer devlet eliyle veriyorlar ve faaliyetlerinizi burada daha rahat bir şekilde sürdürebilirsiniz diyorlar idi. Ve kısmen yalan da değildi.
Bu da yetmiyormuş gibi, Burdur'da döviz karşılığı bir aylık askerlik eğitiminden geçirilen her Alamancı gence de yine ajanlık teklifi edilmekteymiş. Bu tür teklifler Almanya ve bütün demokratik ülkelerde yasal olarak büyük skandal ve halk arasında da çok ayıp sayılan işlerdendir. 12 Eylül askeri diktatörlük zorbalığıyla her kesi ırkçılığa ve Atatürkçülüğe evirdiler. Veya öyle zannettiler. Ama yine de o askerlik yapan gençlerin arasında veya Almanya'da ikamet eden insanların arasında PKK'lı da olabilir, sempatizanları da olabilir veya solcular da olabilirler diye düşünemediler geri zekalılar.
İşte o zaman iki solcu veya PKK'lıyı takip eden iki MİT ajanı bir parkın tenha bir köşesinde sıkıştırılarak dövüldüler. Bu elbette takip edilenlerin kurduğu bir tuzaktı her halu karda. O takip edilen iki kişiyi çaktırmadan başka arkadaşları da başka bir şekilde çaktırmadan takip ediyorlarmış. Ve bir TV ekibi de olayı görüntülemekteymiş. Ajanların ağızlarını ve burunlarını kırıp kaçtılar. Birkaç gün sonra Alman TV ekibi olayı takip etmeye devam etti. Hatta saldırıya uğrayan MİT ajanlarının polise gidip şikayetçi olmadıklarını da kayda alarak onlara sordu. Neden şikayetçi olmadınız diye. Aldıkları cevap "legaluga".
Alman televizyonu ZDF'te yayınlanan bu olay karşısında Türkiye'nin yalaka medyasında tık yok. Halen de Türkiye kamuoyu bu can alıcı olaydan bakıyorum herkes habersiz. Bu konuda hiç bir yerde veya tartışma ortamında bir tek kelime söz edilmiş değil.
Televizyonlarda yayınlanan bu olay o zaman Almanya savcılığınca ihbar telakki edildi. Ve soruşturma açıldı. Derken Alamanya'nın çeşitli Türk Konsolosluklarında görevli oldukları tespit edilebilen ve diplomatik pasaportlu sekiz MİT ajanı sınırdışı edildi. Türkiye derin devleti de (ama Gülenci, ama ırkçı faşistler) o zaman Doçent Necip Hablemitoğlu'na sahte bir rapor tutması için görev verdiler.
Hablemitoğlu Almanların en ciddi ve saygın kuruluşlarından mesela Adenauer Vakfı gibi bazı vakıfların ve kuruluşların Türkiye'de casusluk faaliyetlerinde bulunduklarına dair sahte bir çalışma yürütmüştü. Onun çalışması veya sahte raporuna istinaden Almanya'nın Türkiye'deki elçilik ve konsolosluklarında da dört diplomat guya casusluk faaliyetleri gerekçesiyle ve Almanya'ya misilleme olarak sınır dışı edilmişlerdi.
Hablemitoğlu'na verilen sahte görev bittikten, yani o işini bitirdkten sonra da onu derin devletçe faili meçhule uğrattılar. Ülkenin kalbi olan Çankaya'da evine yakın bir yerde düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü. Failleri hala meçhul. Ergenekon davasında Veli Küçük'ün gurubuna o işin icrası havale edilmiş. Ama araştırmaya gelince bir arpa boyu ilerleme kaydedilememiş bu güne kadar. |