BAĞIMSIZ AYLIK GAZETE


 
 

ANASAYFA

HABERLER

YAZARLAR

POLİTİKA

KÜLTÜR-SANAT

BİLDİRİLER

BİLGİ HAZİNE

TANITIM

TARTIŞMA

TARİHTE KALAN

Şam'da namaza giderken, evdeki Kürt'ten olmak!

Celal Başlangıç

Sahil Güvenlik bir operasyon yapıyor İzmir'in Çeşme ilçesinde.

Ege'ye açılmak üzere olan tekne; çoluk çocuk binmiş, çoğu Suriyeli Sunni Arap olan mültecilerle dolu. Amaçları Çeşme'nin karşısında bulunan Yunanistan'ın Sakız adasına geçerek Avrupa'ya yürümek.

Ama o da ne! Teknede Suriyeli mültecilerin arasına karışmış iki de Türkiyeli aile var. Biri Nusaybinli, diğeri İdilli olan iki aile dörder çocuklarıyla Suriyeli mülteciler gibi Avrupa'ya doğru yola çıkmışlar.

Ailenin biri Nusaybin'den kaçıyor. Çünkü yeni bir sokağa çıkma yasağı, arkasından kanlı bir operasyon başlayacak Nusaybin'de. "Müjde"sini de İçişleri Bakanı Efgan Ala vermişti. Beş kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen; mahalleleri, sokakları, evleri; tank, top atışına tutulan, Jandarma Özel Harekat'ın, Polis Özel Harekat timlerinin, korucuların baskınına uğrayan Nusaybinlilerin bir bölümü zaten bakanın sözleri üzerine bir kez daha terk etmişti evlerini. Belli ki bu ailelerden biri de değil artık Nusaybin'den Türkiye'nin başka bir kentine gitmek, bu kez Avrupa'ya kaçmayı tercih etmişlerdi.

Aynı durum İdilli aileler için de geçerliydi. 10 günü aşmıştı İdil'de bir kez daha ilan edilen sokağa çıkma yasağı. Kentin mahalleleri tank, top atışına tutuluyordu. Ölüm haberleri geliyordu İdil'den de. Bu yüzden İdilli aile de kendi kentinden Şırnak'a, Mardin'e, Diyarbakır'a, Adana'ya, Mersin'e ya da İstanbul'a değil de Yunanistan üzerinden Avrupa'ya gitmeyi hedeflemiş.

Aslında bu Avrupa açısından yeni bir süreç.

Yaklaşık altı aydır Türkiye'nin doğusundaki, güneydoğusundaki kentlerde büyük çatışmalar, sokağa çıkma yasakları, katliam boyutunda ölümler yaşanıyor. Nüfusu 100 binden fazla olan ilçeler, Diyarbakır gibi bölgenin kalbi olan bir kentin tam da merkezindeki Sur gibi; tarihi, ekonomik ve sosyal açıdan çok büyük önem taşıyan kentler yerle bir ediliyor.

İşte bu koşullarda, Avrupa "mülteci şantajına" boyun eğip güvenlik güçlerinin Türkiyeli Kürtlere dönük kanlı operasyonlarına göz yumuyordu. Çünkü Türkiye ile imzaladığı "mültecilerin geri gönderilmesi"anlaşmasının işletilmesini bekliyordu.

Ancak Türkiyeli bazı Kürt siyasetçilerin defalarca uyardığı gibi, Suriyeli mültecilerden korkan Avrupalıların aslında Türkiye'den gelecek en az birkaç yüz bin kişilik Türkiyeli Kürt sığınmacılara hazırlıklı olması gerekiyor.

Belki Avrupalı siyasetçiler için Suriyeli mültecileri Türkiye'ye geri göndermek bir kurtuluş yolu ama ya Türkiye'den gelen Kürt mültecileri ne yapacaklar? Onları da Suriye'ye mi gönderecekler!

İşte bölgede yaşananlar hem Türkiye, hem Avrupa açısından böyle bir sürece evrilirken; Suriye'deki iç savaşı bir ateşkesle biraz olsun hafifletmeye çalışan Rusya ve ABD cephesinden de Türkiye yeni sürprizlere gebe bir ülke görüntüsü veriyordu.

Önceki gün, Suriye'de ateşkes yürürlüğe gireli daha 75 dakika olmuştu.

25 ayrı noktadan IŞİD çetelerinin organize saldırısına uğruyor Tel Abyad (Gire Spi), Eyn İsa, Siluk ve Bebruka arasında kalan bölge.

Bu saldırı sonrası havaalanında "Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum"demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan Batı Afrika gezisine çıkarken.

Başka bir ayrıntı daha vardı konuşmasında.

"Şu anda Kobane de düştü düşüyor" der gibi, bir müjde verircesine açıklamıştı; Tel Abyad (Gire Spi)'ın yüzde 70'inin IŞİD'in eline geçtiğini.

Ancak bu sefer de IŞİD saldırısı Erdoğan'ın "müjdemsi" açıklamasını boşa çıkardı.

YPG/YPJ ve asayiş güçlerinin karadan, koalisyon uçaklarının havadan harekatıyla cihatçı çetelerin bir kısmı öldürüldü, sağ kalanlar da geldikleri yere kadar kovalandı.

Ancak buradaki kritik nokta "geldikleri yer"de saklı.

Bölgenin etkin haber ajansı ANHA'nın yaklaşık 20 saat süren çatışmalarla ilgili geçtiği haberlerde ilginç ayrıntılar ve çarpıcı iddialar var.

Ajansın, arazideki muhabirlerinin geçti bilgelere dayanarak servise koyduğu haberde "Türk askerlerinin de IŞİD çetelerinin saldırılarıyla eş zamanlı olarak YPG/YPJ mevzilerini yoğun ateş altına aldığını ve bazı askerlerin çetelerle birlikte Rojava topraklarına girdiğini, ancak koalisyon güçlerine bağlı savaş uçaklarının çetelerin kaldığı yerleri bombalamaya başlaması ile sınırın öte tarafına geri döndüklerini" iddia ediyor.

Ajans haberinde Türkiye tarafına geçen çete üyelerine Türk askerlerinin hiçbir müdahalede bulunmamasına da dikkat çekiyor.

Elbette ki bu haberler sadece bölgedeki haber ajansı ANHA ile sınırlı kalmıyor.

Reuters, Rus İnterfax ajansına dayandırdığı bir haberi dünyaya duyuruyor.

Bu habere göre Rusya Savunma Bakanlığı yetkilileri, Rusya'nın Suriye'deki Koordinasyon Merkezi'nden aldıkları bilgiye dayanarak YPG kontrolündeki Tel Abyad'a Türkiye üzerinden saldırı düzenlendiğini ileri sürüyor. Hatta Rusya Savunma Bakanlığı, Türkiye'nin Tel Abyad'a ateş açıp açmadığı konusunda netlik kazanması için ABD'nin Amman'daki merkezine başvuruyor.

İşte Suriye'ye, Suriye'de Kürtlerin kurdukları kantonlara böyle bir saldırı yapıp Türkiye bu saldırıya katkı sunduğu için sorumlu tutulurken Cumhurbaşkanı Erdoğan "müjde verir gibi" söylüyordu Tel Abyad'ın yüzde 70'inin IŞİD çetelerinin eline geçtiğini...

Daha bir hafta önce PYD/YPG ile El Nusra karşılaştırması yapıyordu Erdoğan:

"Suriye halkının gerçek temsilcisi olan muhaliflerdir. El Nusra da DAEŞ’e karşı savaşıyor. Ona niye kötü diyorsunuz? El Nusra kötü ama PYD’yle YPG iyi. Olay farklı. El Nusra’nın bulunduğu konum farklı olduğu için iyi teröristler, kötü teröristler."

Sanki birbirleriyle yarışa girmişlerdi Suriye konusunda ve Başbakan Davutoğlu da iç savaş yaşayan bir komşu ülkenin düştüğü durumdan Türkiye'ye pay çıkartıyordu geçen hafta El Cezire Arapça'ya yaptığı açıklamada:

"Eğer bugün rejim ülkenin tüm topraklarını kontrol edemiyorsa bu Türkiye’nin sayesindedir. Bu desteği sürdüreceğiz."

Evet, Suriye rejiminin kontrol edemediği toprakların büyük bölümü IŞİD çetelerinin elinde.

PYD/YPG de Türkiye'yi yönetenlere göre hem "Esad işbirlikçisi", hem de "terörist".

Bu durumda Erdoğan ile Davutoğlu'nun konuşmaları bir araya gelince, önceki gece Tel Abyad'a yapılan saldırıya Türkiye'nin destek verip vermediğini "Rejimin kontrol ettiği toprakları ele geçirmek için Suriye halkının gerçek temsilcisi muhaliflerle destek" perspektifiyle değerlendirebiliriz.

Bir yandan Türkiye'deki Kürtlerin yaşadığı kentler yakılıp yıkılıyor, katliam boyutunda sivil ölümleri gerçekleşiyor. Diğer yandan Suriye Kürtlerinin oluşturduğu kantonlara karşı açılan diplomatik cephe neredeyse askeri cepheye dönüştürülüyor.

Bir de bu tabloya ateşkesin yürürlüğe girmesine bir gün kala, sanki Suriye'de cephe açmış gibi " Bu ateşkes bizim için bağlayıcı değildir" sözünü ekleyince yaşanılanlar daha da açıklayıcı olur.

Halbuki Türkiye yönetimi Suriye'de Esad'ı devirmek üzere yola çıkmıştı. Ancak şimdi gelinen noktada"Zalim Esed" unutulmuştu sanki. Artık Türkiye'nin Suriye'de görünen en belirgin sorunu özerk yönetimlere kavuşan Kürtler'di.

Sınırın içinde özellikle "özyönetim" yani "özerklik" isteyen Kürtlerin yaşadığı kentler de; Sur'undan Cizre'sine, İdil'inden Nusaybin'ine, Silopi'sinden Yüksekova'sına; Suriye'de iç savaşın yaşandığı kentlere dönmüştü.

Yaklaşık 3,5 yıl önce, 5 Eylül 2012'de Şam'da namaz kılacağı günleri "yakın" buluyordu Erdoğan:

"İnşallah en kısa zamanda Şam'a gidecek, kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. Selahaddin Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii'nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi'nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi'nde kardeşliğimiz için dua edeceğiz. O gün de yakın..."

Görünen o ki, AKP'nin ülkeyi yönetme biçimi de, dış politikadaki "stratejik derinliği" de büyük bir başarısızlığa uğradı. Dimyat'taki pirince gözünü dikip evini bulgursuz bırakan müflis tüccarı oynuyorlar şimdi; Şam'da namaza giderken, evdeki Kürtten oldular!

Cumali Uyan, J 7, 19
           D-68159 Mannheim (Germany)
Tel.      +49  (0) 621-15 12 12  
Fax      +49 (0) 621-29 18 50

Kontakt:  uyan@uyan.de

Copyright © 2000 Cumali UYAN, Stand: 01. April 2002