Alman gazetecisi Tim Sebastian'ın eleştirel sorularıyla İbrahim Kalın zor durumda kaldı
Almanya'nın Sesi DW’nin Conflict Zone programına çıkan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Suriye, yargı bağımsızlığı, kayyum atanan belediyeler, medyanın durumu gibi konularda gazeteci Sebastian’ın eleştirel sorularıyla karşılaştı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Deutsche Welle'nin "Conflict Zone" programında gazeteci Tim Sebastian’ın sorularını yanıtladı. Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington temasları, Suriye'deki gelişmeler, IŞİD'le mücadele, Türkiye'ye yönelik hak ihlalleri suçlamaları, kayyum atanan belediyeler, yargı bağımsızlığı, medyanın durumu gibi kritik konularda Sebastian’ın eleştirel sorularıyla karşılaştı. Zor sorularla karşılaşınca da Doğu Almanya ve Stasi gibi örnekler vermeye çalışan Kalın'ın lafları balla(!) kesildi ve gazeteci Sebastian "konumuz Türkiye" dedi.
Cezaevindeki Ahmet Altan The Guardian'da
Yaklaşık 2.5 yıl önce tutuklanan halen Silivri Cezaevi’nde hapis yatan gazeteci yazar Ahmet Altan’ın son kaleme aldığı kitabı The Guardian’a konu oldu. Altan’ın parmaklıklar ardında kaleme aldığı son eseri “Dünyayı Bir Daha Göremeyeceğim” kitabıyla ilgili dün The Guardian’da Simon Callow imzalı bir inceleme yayınladı. Televizyon programı ve yazıları nedeniyle 23 Eylül 2016’da tutuklanan ve 5 gazeteciyle birlikte hakkında müebbet hapis verilen Altan en son davasını Yargıtay’a taşımıştı.
Unutulan "faili meçhuller" ve utanç verici devlet içi protokol imzalanması
Sanki uluslararası bir konuda iki devlet arasında bir anlaşma imzalanıyor. Ne imiş? Emniyet genel müdürlüğü ile jandarma genel komutanlığı arasında faili meçhulleri araştırmak ve incelemek için protokol imzalanmış. Bu da bütün televizyonlarda bir haber konusu. Mynet Haber: İÇİŞLERİ Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı arasında parmak izi paylaşımı ile son 3 ayda 2 bin 765 faili meçhul olayın aydınlatıldığı açıklandı.
İsteselerdi 20 yıl önce de araştırabilirlerdi. Hayır, adı derin devlet ya. O onun işine karışmaz, öbürü onun kine. Peki soran var mı? Sinsi cinayetlerin ve işlenen insanlık düşmanlığı olayların arkasında güvenlik güçleri ve dolayısıyla da devlet yoksa "faili meçhul, ne yapalım" denirmi idi? Bir devlet için utanç verici bir durum değil mi, vatandaşını koruyamaması, cinayet ve işkence olaylarının karanlıkta kalması, aydınlatılamaması?
Psikiyatrist Dr. Mustafa Altıoklar'dan Erdoğan hakkında davranış bozukluğu üzerine manifesto gibi savunma
Dr. Mustafa Altıoklar'ın, Tayyip Erdoğan için "Kişilik bozukluğu var, 46 raporu vermek lazım" sözleri mahkemeye taşınmıştı. Mustafa Altıoklar'ın davadaki savunması ortaya çıktı.
Ünlü yönetmen Mustafa Altıoklar Cnn Türk Aykırı Sorular programında Başbakan Tayyip Erdoğan için "Narsistik Kişilik Bozukluğu"olduğunu söyleyerek "Kendisine rapor vermek lazım 46 raporu" ifadelerini kullanmıştı.
Başbakan Erdoğan için kullandığı ifadeler için mahkemede savunma yapan Altıoklar'ın Erdoğan için söylediği ifadelereden geri adım atmadı. Altıoklar, hakaret etmediğini bir doktor olarak teşhis koyduğunu söyledi.
Dr. ALTIOKLAR'IN SAVUNMASI DEĞİL
Doktor raporu: Amacına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır
7. Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8. Her başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9. Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.
Narsisist kişi her yaptığının mükemmel olduğunu düşünür. Eleştiriye duyarlılık ve kırılganlık narsisitik kişilik yapısının en belirgin özelliklerindendir. Narsisistik kişi kendini aşırı değerli hissettiği için eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve kırılgandır. Şikayetçi Erdoğan da kırılgandır. Bir doktor teşhisini şikayet ederek dava açtığına göre, belli ki epeyce kırılmıştır. İşte kendisi için de, yakın çevresi için de, ülkemiz için de, içinde yaşadığımız coğrafyamız ve hatta dünya için de endişelerimiz bu noktadan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede şikayetçi Erdoğan’ın bir sonraki celseye teşrif etmesini, sizlerin huzurunda, sizlere ve şikayetçi olduğu bendenizin gözetiminde şikayetinin derinindeki dinamikleri, nereden rencide olduğunu anlatmasını talep ederim. Bununla birlikte şikayetçinin şikayetlerini ve dinamiklerini dinlemek ve bilirkişi heyet raporu vermek üzere, tarafsız bir üst kurum olan Türk Tabipler Birliği’ni temsilen bir psikiatristler heyetinin yüce mahkemenize gelerek gözlem ve inceleme yapmasını talep ederim. Böylelikle şikayetçi için kullandığım “narsisistik kişilik bozukluğu” kavramının bir teşhis mi, yoksa teşbih mi olduğu konusunda yüce mahkemenizin karara varmasının da daha adil olacağını düşünmekte olduğumu bildiririm. Hal böyle olunca özetle şikayetçi Recep Erdoğan’ın bu mahkemeye gelmeyecek olursa, tam teşekküllü bir hastanede söz konusu belirti ve bulgulara sahip olmadığının belgelenmesini, aksi halde hatalı teşhis ve beyanda bulunduğumu kabul edeceğimi açıkça beyan ederim. Kısaca, Recep Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun bilirkişilerce rapor edilmesini talep ederim.
SON SÖZ:
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla suçlu bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; “hakaret davası” olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis koyan bir hekimi yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp bilimini yargıladığı için tarihe geçecektir. Saygılarımla… |