BAĞIMSIZ AYLIK GAZETE
www.uyan.net


www.uyan.de

Irkçılık veya milliyetçilik adını ulusalcılık diye yumuşatsanız da sonuçta bir şey değişmez.
En son ulaşacağı yer faşizmdir, demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri düşmanlığıdır.

 

BAŞSAYFA

HABERLER

YAZARLAR

MEHMET ALTAN

POLİTİKA

KÜLTÜR-SANAT

BİLDİRİLER

BİLGİ HAZİNE

TANITIM

TARTIŞMA

TARİHTE KALAN

 

En iyi seçmen ölü, en güçlü milli irade hayali olandır!

Celal Başlangıç

31 Mart’ı ‘beka sorunu’na dönüştüren AKP-MHP ittifakı rakibi düşman, seçimi de savaş olarak görünce her türlü hile, sahtekârlık ve gayrimeşru yöntem mübah oluyor.


Yaşlı adam oy kullandıktan sonra sandık görevlisine sormuş:

“Karım oyunu kullanmış mı?”

“Amcacığım ismi ne teyzemin” diye sormuş sandık görevlisi.

“Mualla” yanıtını alınca listeye bakıp “Evet amca kullanmış” demiş.

Derin bir iç geçirmiş yaşlı adam:

“Gene görüşemedik desene.”

Merakla sormuş görevli:

“Amca, teyzemden boşandın mı?”

“Yok evladım yok” demiş yaşlı adam, “Teyzen 10 yıl önce öldü. Geçen seçimde de görüşemedik. Hep benden önce gelip oyunu kullanıyor.”

Fıkrayı sevgili Mustafa Sağlamer göndermiş.

Eskiden bu tür fıkralar komikti, ancak 21. yüzyılda Türkiye demokrasisi açısından trajikomik, içler acısı.

Her yerden sahte seçmen fışkırıyor; ahırlardan, arsalardan, boşaltılmış karakollardan, öğretmen evlerinden, olmayan katlardan, metruk binalardan, boş arsalarda olmayan apartmanlardan…

Sadece bununla kalınsa iyi.

Seçmen listelerinde yaşı 140’ı, 160’ı geçmiş, ilk kez oy kullanacak nineler, dedeler var!

31 Mart yaklaştıkça AKP-MHP iktidar bloğunun seçim oyunu da iyice netleşmiş oldu.

Belli ki “merkezi bir akıl” Türkiye genelinde bir planlama yapmış. Özellikle kazananla kaybedenin arasında az oy farkı olan yerlere seçmen kaydırmışlar, hayali seçmenler yazmışlar.

Listelerde seçmen görünenler gelip oylarını kullanmasa da yerine o oyları atacak organizasyonu da yapmışlar. Geçen seçimlerde, özellikle muhalefetin denetleyemediği sandıklarda oyunu kullanmayan seçmenlerin yerine nasıl pusulaların toplu halde mühürlenip “kullanılmış oya” dönüştürüldüğüne görüntüleriyle birlikte tanık olduk.

Dikkat ederseniz hayali seçmenden AKP ve MHP hiç yakınmıyor. Özellikle CHP’liler ve HDP’liler seçmen kütüklerindeki sahtekârlıkları bir bir ortaya çıkartıp teşhir ederlerken tek bir AKP’li ya da MHP’liden bu konuda tek bir yakınma gelmedi.

Hatta tam tersi, hayali seçmenlerle dolu olan seçmen kütüklerini bizzat Erdoğan kurnaz bir yöntemle meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Geçenlerde partisinin Sakarya adaylarını açıklarken hayali seçmenlerle dolu kütükleri şu sözlerle meşrulaştırmak istedi:

“Seçmen kütüklerinde isimleri yer almayan üyelerimizin adreslerini bulup kayıtlarını yaptıracaksınız. Adres değiştirerek ilinize, ilçenize gelmiş üyelerinizle hemen irtibat kuracaksınız. Üyeniz olmayan vatandaşlarınıza da ‘Hoş geldin’ ziyaretine gideceksiniz.”

Belli ki teşkilatına olmayan seçmeni bulmak, mezarlıkta seçmen aramak gibi zor bir görev veriyor Erdoğan!

31 Mart artık bir yerel seçim olma özelliğini çoktan yitirdi. Özellikle iktidar bloğu yerel yönetimler dışında her türlü anlamı yüklüyor bu seçime.

31 Mart’ın iktidar bloğu açısından sadece yerel seçim olmayacağına ilişkin ilk işaret fişeğini daha Ekim ayının başında MHP Lideri Bahçeli atmıştı:

“Yerel seçimlerden alınacak sonuç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oturması ve yürümesi açısından çok önemli. Alınacak kötü sonuç her şeyi ters yüz edebilir. Özellikle üç büyük şehir çok önemli. Buralarda HDP, CHP ve diğer partiler destek verip yerel yönetimler kazanabilir. Bu olduğu takdirde daha o gece bu sistemin meşruiyetini tartışmaya açarlar. Bu da içinde bulunduğumuz şu geçiş döneminin altüst olması demektir. Bu seçimde Güneydoğu’da alınacak oylar çok önemli. Orada 101 belediyeye kayyım atandı. Şimdi o parti oralarda yine kazanırsa bu çok kötü olur. Çıkarlar plebisit gibi sunarlar.”

Yani Bahçeli iki kritik noktayı işaret ediyor burada seçim sonuçları açısından.

Birincisi, büyük şehirleri iktidarın kaybetmesi halinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meşruiyetini yitireceğini…

İkincisi de kayyım atanan belediyeleri HDP’nin kazanması durumunda bu sonucun plebisit sayılabileceği…

İşte sahte seçmenler de Bahçeli’nin işaret ettiği iki yerde ortaya çıkıyor; birincisi İstanbul gibi büyük kentlerde, ikincisi de kayyım atanan Kürt kentlerinde…

Önce Bahçeli’ye “Herkes kendi yoluna” diyen ancak eli mecbur olduğu için MHP Liderinin işaret ettiği yolda yürümek zorunda kalan Erdoğan için artık 31 Mart yerel seçim olmaktan çıkmıştır.

Sadece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni meşrulaştırmanın, Kürt siyasi hareketini diskalifiye etmenin de ötesinde bir anlam yüklenmeye başlanmıştır 31 Mart yerel seçimlerine.

Bakın daha dün ne diyordu Bahçeli bu seçimin anlamı açısından:

“31 Mart 2019’da yapılacak seçimlerin tarihi bir önemi bulunmaktadır. Türkiye’nin önünü kesmek isteyenler hazırlık yapıyorlar. Zalimler fırsat kolluyorlar. Zalimler zehirli hava kokluyorlar… Milli beka için Cumhur İttifakı’nın yerel seçimlerde de varlığına kanaat getirdi. İki ana siyasi hedefi belirledik. Birincisi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin 31 Mart’tan güçlenerek çıkması. Zillet İttifakı’nın yeni hükümet sistemini boğma emelini bozguna uğratmak gayemizdir. İkinci hedefimiz milli bekamız üzerinde oynanan tehlikeli oyunların tahribatıdır… Zaaflarımızı gözleyen iç ve dış mihraklara altından kalkamayacakları bir cevabın verilmesini istiyoruz.”

Sanki illeri, ilçeleri yönetecek belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini seçmiyoruz da “Türkiye Cumhuriyeti devleti yıkılsın mı yerinde mi kalsın” diye referanduma gidiyoruz.

Çıtayı bu kadar yükseltince de AKP-MHP ittifakı açısından rakip düşmana, seçim savaşa dönüşüyor.

O zaman da kazanmak için her türlü hile, sahtekârlık, baskı, hukuksuzluk ve gayrimeşru yöntem mübah oluyor.

Şu anda bin yıllık devlet olma aklı devrede; “mevzubahis vatansa gerisi teferruattır.”

Bu kafaya da “Yok kardeşim vatanın mevzubahis olduğunu nereden çıkartıyorsun. Bu alt tarafı yerel seçim” demenin bir faydası yok.

AKP-MHP bloğu kendi iktidarlarının geleceğini millete “ülkenin bekası” olarak pazarlıyorlar.

Şimdi geldiğimiz nokta da bu; bekamız söz konusuysa en iyi seçmen ölü seçmendir ve de en güçlü milli irade hayali olandır, gerisi teferruattır!


Yarım cümlenin öncesi:

“Ama hukuk dışı bir anlayışla, suç işleyerek, bir devleti ele geçirebileceğini sanmak, eğer o devlet var olmaya devam edecekse, bu bir gaflettir.”

Yarım cümlenin sonrası:

“Çünkü devleti ele geçirmeye kalktığın vakit, metabolizmayı yok ediyorsun. O metabolizmanın kendi refleksi var. O refleksi gösterecek unsurlar nedir? Bunları yok edeceğim, edemezsin, edersen o zaman zaten devlet ve toplum yok olur.”

Mehmet Altan’ın bu konuşması darbeyi bildiğini ifade eden bir konuşma değil, aksine her türlü hukuk dışılığın toplum ve devlete vereceği zararı anlatan uyarı içerikli bir konuşmadır. AYM’nin başlangıçta atfettiğimiz kısmında geçtiği üzere bir gazeteci ve düşünce adamı olan müvekkilin değer yargısını içeren ifadelerinin bütünüdür.

Bu durum Türkiye yargı tarihi açısından ibretlik bir durumdur, hukukun siyasallaşmasının dehşet verici ve ürkütücü; hem de üzüntü verici bir tarihsel belgesi olarak kalacaktır.

***

Avukatı Ergin Cinmen’in Mehmet Altan’ın "tutukluluğuna itiraza ret" açıklaması:

“Müvekkilimiz yazar, gazeteci, akademisyen Prof. Dr. Mehmet Hasan Altan hukuk tarihinde ilk kez rastlanan “sublimasyon, bilinçaltına yönelik darbe propagandası” suçlamasıyla arife günü, uzun bayram öncesi gözaltına alınmasından bu yana 32 gün, Ceza Kanunu'nda karşılığı olmayan bu suçlama üzerinden sabaha karşı yapılan bir duruşma sonucu teker teker çürütülmüş olan algı operasyonuna rağmen kaçma iddiası öne sürülerek tutuklanmasının üzerinden 20 gün geçmiştir.

"Karikatürlere konu olan bu suçlama ve boş bir dosya üzerinden verilen alelade tutuklama kararına, çok geniş kapsamlı 66 sayfalık savunma ile itiraz edilmiştir. Ne yazık ki bu geniş kapsamlı ve tutuklama kararının Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla da derin bir çelişki içinde olmasına rağmen, yaptığımız itiraza İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından olumlu yanıt verilmemiştir. Kapsamlı itirazımızda belirttiğimiz üzere, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Altan’ın 2007-2009 tarihlerinde hukuksuz şekilde “Pasteur” lakabıyla dinlenmesine onay veren hakimlerin FETÖ suçlamasıyla görevden alınıp tutuklanmaları bile yapılan hukuksuzluğun boyutlarını çok çarpıcı biçimde göstermesi açısından önemlidir.

"İlkeli ve tutarlı düşünce insanlarımıza duruşlarından taviz vermedikleri için eziyet ve zulüm etmenin hukuk olmadığı da açıktır. Prof. Dr. Mehmet Altan’ın Türkiye Cumhuriyeti yargı tarihinde emsalsiz bir şekilde cezaevinde tutulmaya devam edilmesine acilen son verilme gereği ortadadır. Durum, hukuktan ve demokrasiden yana olan duyarlı kamuoyunun ilgi ve bilgisine sunulur.” 

Mehmet Altan'dan mesaj var: “Subliminal’’ mesaj gücüm olsaydı… 

Savcı, TBMM’de ‘’Darbeleri Araştırma Komisyonu’’nda verdiğim ifadeyi okusaydı, belki bir kez daha düşünürdü. 

Çok genç ‘’kahraman’’ savcının iddia ettiği gibi ‘’subliminal’’, yani bilinç altına mesaj iletmek gibi insanüstü bir gücüm olsaydı bunu hiç kuşkusuz ve acilen bunu bugünkü Türkiye’nin ‘’demokrasi ve hukuk devleti’’ olması yönünde kullanırdım.

Bu sayede, içine birçok insan gibi bizim de katıldığımız bu hukuk ve akıl dışı durumlarla, Türkiye bu ürkütücü çıkmaza biraz daha savrulmuş olmazdı.

Savcı hukuk tarihinde olmayan suçlar yerine ufak bir gayret gösterip, TBMM’de ‘’Darbeleri Araştırma Komisyonu’’nda verdiğim ifadeyi okusaydı, böyle zoraki gözaltı sürecinin parçası olmam konusunda, sanmasam da, belki bir kez daha düşünürdü.

mehmetaltan.com

 

U 4, 11 - D-68159 Mannheim - Tel. +49  (0) 621-15 12 12 - Fax +49 (0) 621-29 18 50

Kontakt:  uyan@uyan.de

Copyright © 2000 Cumali UYAN, Stand: 01. April 2002