www.uyan.de


www.uyan.net

"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" sloganını ülkenin her yerinde görebiliyorsunuz. Altında M. K. Atatürk yazılı. Deniz Gezmiş'le birlikte Ankara Siyasal Bilgiler fakültesindeki dört konuşmacıdan biri İlhan Selçuk idi ve diyordu ki; eğer iki kere iki dört eder lafını Pentagon söylemişse doğru, Şule Yüksel Şenler bacımız söylemişse fevkalade, Necip Fazıl Kısakürek söylemişse eh. Amma bunu Lenin söylemişse muhafazanallah, Engels söylemişse neüzibillah, Karl Marx söylemişse dostlar başına. Sözün doğruluğunun önemi yok, illede kimin söylediği...

ANASAYFA

HABERLER

YAZARLAR

POLİTİKA

MAGAZİN

KÜLTÜR-SANAT

BİLDİRİLER

BİLGİ HAZİNESİ

TANITIM

TARİHİ

FOTOGRAFLAR

 


Deniz Gezmiş'le röportaj yapan Yurdaer Acar 79 yaşında vefat etti

Cumali Uyan

Deniz Gezmiş öğrenciyken hakkında tutuklama kararı olduğu halde genellikle Ankara üniversitesine bağlı çeşitli fakültelerde ve Orta Doğu Teknik Üniversitesinde ODTÜ'de elini kolunu sallayarak özgürce dolaşıyordu.

O zaman 27 Mayıs askeri darbe sayesinde üniversiteler polis gölgesi olmadan özgür ve özerk bir statüye bağlıydı. Hiç bir hükümetin üniversiteler üzerine tahakküm kurma ihtimali ve hakkı yoktu. Demokratik bir şekilde her üniversite kendi rektörünü kendi içerisinden seçiyordu. Oy kullanmada yok cumhurbaşkanının şu kadar kontenjan hakkı, yok başbakanın bilmem kaç kişilik kontenjan hakkı diye bir şey yoktu.

Demokrasi bilincinde olan veya demokratik kuralları en yüksek değer olarak algılayan hiç biri askeri darbeleri tavsiye etmez. Ama demokratım diyenler hiç kusura bakmasınlar, ben burada gerçekçi davranıyorum ve 27 mayıs askeri darbesini birazcık öveceğim.

Bir defa özerk Üniversite, özerk Radyo Televizyon kurumu TRT, Yüksek Hakimler kurulu, Danıştay, Sayıştay, sendikalaşma sadece 27 mayıs askeri darbesi sayesinde mümkün olabildi. Solun, sosyazlimin S'si bile çok tehlikeli bir ejderha gözüyle görülmekteyken onların yaptığı anayasa sayesinde sosyalist hedefi olan Türkiye İşçi Partisi TİP adlı bir siyasi parti bile kurulabildi. İlk seçimlerde 16 milletvekili ve bir de senatör çıkarabildi.

O zamana kadar meydanı boş bulan ırkçı faşist zihniyet temelli zıvanadan çıktı, azdılar, kudurdular ama o partiyi de yasaklamaya, kapattırmaya güçleri yetmedi. Ta ki karşı sağcı bir karşı devrim olan 12 mart muhtırası ile generaller Demirel hükümetini yıkıp yerine kendileri geçene kadar. Kendileri direkt başbakan ve cumhurbaşkanı olmadılar ama, kitabına uydurdular.

Kendi abilerinden emekli bir generali cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturttular ve Prof. Nihat Erim'i kukla başbakanlık koltuğuna oturttular ekonomiyi düzeltmek için de Atilla Karaosmanoğlu'nu dünya bankasının üst düzeylerinden birinde iken getirtip başbakan yardımcısı yaptılar. İki yıl sonra sonuç fos çıktı. Ne ekonomide bir düzelme, ne de sosyal bir devlet olarak demokratik yolda bir milimetrelik ilerleme oldu.

Baktılar olmuyor. Erim hükümetini alaşağı ederek o zaman Adalet Partisinden AP Elazığ senatörü, şahsen de tanıştığım ve çok değer verdiğim Prof. Celal Ertuğ'a AP'den istifa ettirip 10 gün sonra hükümeti kurma görevi verdiler. Bağımsız miilletvekili olduğu için... İki hafta sonra aldığı hükümet kurma görevini geri iade etti. Kendisine neden böyle oldu ağabeyim diye sordum.

TARİHE LANETLENEN BİR BAŞBAKAN OLARAK GEÇMEKTENSE HİÇ GEÇMEYEYİM DAHA İYİ

- Generallerle anlaşamadım dedi. Bunun üzerine neden diye sorunca.

- Ülkede ön seçim sistemi, siyasi partiler yasası gibi birçok şeyin tepeden tırnağa kadar değişmesi lazım dedim ve onlar da "olmaaaz" dediler. "Ülkenin temel unsurlarından hiç bir şeye el attırmayız" dediler. Ben de "o zaman başarılı bir hükümet olamayız" dedim ve "başarısız bir hükümet olmaktansa, hatta lanetlenen bir başbakan olarak tarihe geçeceğime hiç almayayım bu işi, daha iyi olur deyip emaneti başbakanlık görevini attım üstlerine" dedi. Bana bu bilgileri gazetede yayınlamamak şartı ve ricasıyla vermişti. O sözümde bulundum ve o hayatta iken bu bilgileri hiç yayınlamadım.

Daha sonra CHP'ye geçti Prof. Celal Ertuğ ve 1977 yılındaki Ecevit'in güven oyu alamadığı hükümetinde sağlık bakanı oldu. Ama bakanlık koltuğunda ancak bir ay kadar oturabildi. Övünmek gibi olmasın ama, benim Malatya'da çıkarmakta olduğum günlük gazete Doğu Ekspres'i Malatya milletvekillerinin gözlerine sokarcasına "alın işte gazete bu, bunu okuyun" diyormuş.

68'li yıllarda üniversite özerk ve polis baskılarından bir hayli uzaktı. TRT Yönetim Kurulu, 29 Nisan 1964'te Adnan Öztrak'ı oybirliği ile TRT Genel Müdürü olarak seçti. TRT Genel Müdürü olarak atanan Öztrak, bu görevini 2 Haziran 1971'e kadar sürdürdü. Yani 12 muhtırası veren askeri cuntaya kadar.

TRT çalışanları resmen devlet memurları oldukları halde günlük traşlı, kıravatlı takım elbiseli değillerdi. O zamanın gençlik modasına göre kot pantolon, uzun saçlı ve çoğu sakallı veya pala bıyıklı... Yobazlara göre hepsi anarşist. Demirel hükümetinin ipliğini pazara çıkarıyorlardı TRT gaztecileri. Gerçekten eleştirel gazetecilik örneği veriyorlardı. Zamanın başbakanı ve yalakalarının yolsuzluklarını buldukça gözüne gözüne vuruyorlardı. Hükümet olarak da devlet memurları oldukları halde onların kılına dokunamıyordu hükümet, özerk bir kurum olduğu için.

Öğrenci olaylarında veya bildiri dağıtırken pollisin onlara düşmanca davranması savcıların kıraldan daha fazla kıralcı kesilip öğrencilere ağır cezalar istemesi genelde hep beratla sonuçlanıyordu. Hakimlerin özlük hakları, tayin ve terfileri sadece Yüksek Hakimler kurulunun elindeydi ve onlara da yine özerk oldukları için hükümetin karışması mümkün değildi. Ve genelde o zamanın hakimleri ilerici ve demokrat insanlardı. Buna karşılık savcıların herşeyi adalet bakanlığına bağlıydı. Tayin, terfileri ve sicilleri siyasi iktidarın elindeydi. Bu nedenle hep hükümetten yana tavır takınıyorlardı zamanın savcıları.

Yılmaz Güney'in son yapıtları olan filmler hep yasaklanıyordu. Umut filmi henüz yasaklı iken Deniz'in genel sekreterliğini yaptığı Fikir Kulüpleri Federasyonu FKF üniversitelerde öğrencilere gösteriyordu. O zaman Hacettep üniversitesinde seyretmiştik.

Deniz hakkında gıyabi tutuklama kararı olduğu halde hem üniversitelerin içinde serbest dolaşabiliyordu ve hem de örneğin Ankara Siyasal Bilgiler fakültesindeki bir etkinlikte konuşmacı olarak programa girmişti. Afişleri sadece üniversite içinde değil, her tarafa asılıydı. Polis fakülte içerisine girip yakalayamıyordu. Ve burum sağcıları iyice kudurtuyordu.

Salt bu algıyı bozmak için Siyasal Bilgiler fakültesi içerisinde solcu Şemsi Kuseyrioğlu adlı bir öğrenciyi güya solcular kafasına kurşun sıkarak öldürdüler ve o bahaneyle yasayı değiştirip polisin gerektiğinde üniversite binalarının içine ve bahçelerine girmesine olanak sağladılar.

Daha sonraki askeri darbelerde Yüksek Hakimler kurulunun statüsünü değiştirdiler. Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurumu diye adlandırıp iyice sulandırdılar. Örneğin Adalet Bakanı otomatikmen kurulun başkanı. Üyelerinin bilmem kaç tanesi cumhurbaşkanı kontenjanından derken hükümete bağımlı hale getirdiler.

Gazeteci Yurdaer Acar'ın 20 Eylül 1969'da Deniz Gezmiş ile yaptığı röportaj Günaydın gazetesinde yayınlanmıştı.

O röportajın tamamı: 

Üniversite öğrenci hareketlerinin lideri olduğu için fakülteden atılan ve polis tarafından aranmakta olan Gezmiş ile görüştüm.

Yatağının üstüne bağdaş kurmuş bir dergi okuyordu. Beni ürkek ve saklanan bir insan gibi değil aksine her zamanki gibi kendinden emin olarak karşıladı. Ve kelimelere basa basa, “Üniversiteye dönmeyeceğim” diye anlatmaya başladı.

Deniz Gezmiş : Senatonun beni üniversiteden çıkartma kararı anti-demokratiktir. Her antidemokratik karara karşı çıktığım gibi buna da karşı çıkacağım. Avukatım da kararın bozulması için Danıştay’a müracat etmişlerdir.

Yurdaer Acar : Para konusunda ne yapıyorsun?”

Deniz Gezmiş : Bütün gelir kaynaklarımız üniversite öğrencilerinin harçlıklarından arttırdıkları üç-beş liradan ibarettir.Avukatlarımız ücret almadan benim ve benim durumumdaki arkadaşlarımızın davalarına bakarlar. Bu hareket de, mücadeleye inanmış kişilerin gösterdikleri bir dayanışma örneğidir.”

Lise birinci sınıfta iken öğretmeninin okuttuğu”Teneke” kitabı ile yurt gerçekleriyle karşılaşan ve yine öğretmeninin ezilen halk kitleleri hakkında verdiği bilgi ile yoğrulup üniversiteye bir devrimci olarak gelen Deniz Gezmiş 1968 Ocak ayında, “Devrimci Hukukçular” adında 18 arkadaşı ile birlikte bir dernek kurarak güçlenmeye başlamış. 12 Haziran 1968 tarihinde üniversite işgali olayını başlatan Deniz Gezmiş, “Ben tek başıma lider değilim. Tam bağımsız Türkiye isteyen kitleleri peşimden sürüklüyorum. Bütün üniversitenin birleşmesi amacıyla çalışıyordum. Kapıda nöbet tutan arkadaşlarımla benim aramda bir fark yoktur.”
Üniversiteyi işgal olayında kişisel meselelerini geriye atan Deniz Gezmiş, davaya inanmış bütün arkadaşları ile ya muvaffak olmayı yahut da ortadan silinmeyi peşin olarak kabul ettiğini belirterek,

“-Amacımızda muvaffak olduk, önceleri bizim hareketimizi önlemeye çalışan güçler sonra bize inandılar. 1968 Ekim’inde Devrimci Öğrenciler Birliğini kurduk. Bugün gücümüz İstanbul’da 5 bin, Ankara’da 4 bin olmak üzere 9 bin kişiye yükseldi. Mücadeleci kadromuz gittikçe çoğalacaktır.”

Yurdaer Acar : Yaptığınız mücadeledeki siyasi kanaatiniz nedir?

Deniz Gezmiş : Biz emperyalizmin boyunduruğu altındayız. Ülkemizin değişik problemleri vardır. Halkımızın büyük bir kısmı sömürülüyor. İşçi, köylü, memur ve yurdunu seven aydınlar güç durumda. Üniversiteden yetişenler yurdun gerçeklerini öğrenmeden diploma aldıkları için halka sırt çeviriyorlar. Bizim mücadelemiz toprak ağaları ve tefeciler tarafından ezilen Türkiye halkı içindir. Biz; verdikleri ile bizi okutan halka sırt çeviremeyiz.

Yurdaer Acar : Partilerin tutumlarına ne dersin?

Deniz Gezmiş :İşçi ve köylüden yana olduğunu söyleyen TÎP dahil bütün partiler yozlaşmış ve halka karşı durumdadırlar. Parlamenterler demokrasiyi sandıktan çıkma olarak kabul ediyor. Aslında ağa emri ile verilen oylar millet iradesi olamaz. Buna da demokrasi diyemeyiz. Bizim anladığımız demokrasi milli sınıfın emperyalizmi, ağalar ve tefecileri tasfiye ederek yönetimi ele almalarıdır.

Yurdaer Acar : Polise teslim olmayacağına göre, bundan sonraki mücadeleniz nasıl olacaktır?

Deniz Gezmiş : Bundan sonraki mücadelemiz parlamento dışı muhalefet şeklinde olacaktır. Bizim istediğimiz biçimde sokaklarda, tarlalarda, fabrikalarda ve meydanlarda olacaktır. Parlamenter mücadele anti demokratiktir. Çünkü, milletvekili olmak için paralı olmak şarttır. Basın özgürlüğü, kısıtlanmıştır. Bize mücadele edeceğimiz başka alan kalmadığı için savaşımızı sokaklarda vereceğiz. Ve tarih bir gün benim haklı olduğumu yazacaktır. Benim öğrenci olaylarına katılmama kimse mani olamaz. Öğrenci olarak değil devrimci olarak mücadele ediyorum. Emperyalizme, ağalığa karşı nerde mücadele varsa benim devrimci olarak görevim orada olmaktır.

Deniz Gezmiş son olarak bundan sonraki mücadelenin karşılarındakilere ağır darbeler indireceğini belirterek, “Onlar kendilerini güçlü sanıyorlar. Fakat aldanıyorlar” diyerek beni uğurlarken yeni başlatacakları devrimci hareketin temelini yeniden atmaya başlıyordu.”

YURDAER ACAR KİMDİR?

1937 yılında İstanbul’da doğdu. Londra Gazetecilik Okulu’nda eğitim gördü. Mesleğe 1960 yılında Yeni Sabah gazetesinde başladı. Hürriyet, Haber Ajansı ve Akşam, Günaydın, Yeni İstanbul gazetelerinde muhabir ve foto muhabiri olarak görev yaptı. Acar İngilizce biliyordu.


          J 6, 2 - 68159 Mannheim - Tel.   +49  (0) 621-15 12 12  - Fax +49 (0) 621-29 18 50

Mail.gif Kontakt:  uyan@uyan.de

Copyright © 2000 Cumali UYAN, Stand: 01. April 2002